SON DAKİKA
Tarih : 2020.01.27 19:08:02

Deprem Gerçeği, Adapazarı 1967 Depremi ve Ben

DEPREM GERÇEĞİ.

ADAPAZARI, 1967 DEPREMİ VE BEN…

HAKKIMIZ HELAL KOBE…

Havacılık terimiyle hamleli yan rüzgarlar ve tusunami sarmalına giren uçaklar gibi felaket bir hafta sonu geçirdik. İki konu yazacağım. Tabi her zamanki gibi biraz uzun. Ama ne yapalım. Gerçekler kısa süreli fakat uzun okumalı oluyor. Birisi deprem. Benim tam ortasında yaşadığım 1967 Adapazarı depremi, öteki ise THY’nin Global Yüzü Kobe Bryant’ın geçirdiği kaza ve hayatını kaybetmesi… Pazartesi günü akşam yemeğinden sonra çaylarımızı içerken ilk tusunami Elazıg’tan geldi. Gakkoşların memleketi Elazıg ve çevre iller 6.7 ile beşik gibi sallandı.

Tam 40 vatandaşımız hayata veda etti. 24 saat ekranlardan soluksuz enkaz kaldırma çalışmalarını izledik. Depremi çok iyi bilirim. 1967’de Adapazarı depremine 20 Temmuz günü akşam saat 19.00 sularında eski Büyük Postanede yakalandım. Sıcak ve sıkıntılı bir gündü. Akşam 17.00’den sonra Hal kapanınca hesap kitap yapılır. Sıra müstahsil faturalarını kesmeye gelince yazıhanede sıkılıp tam karşıdaki karpuz sergilerinin olduğu yere masa koyup çalışmaya başladım. Burada da bunalınca Pazar günü gelip tamamlarım diyerek o ana kadar kestiğim faturaları zarfa koydum. Mersin ve Tarsus’taki müstahsillere göndermek üzere postaneye gittim. Postanede sanırım 5 veya 6 tane zarfı pulladım, kutuya atıp dışarı çıkacağım sırada kıyamet koptu.

İnanı sanki altımda bir bomba patladı. Ayakta durmanın imkanı yoktu. Kaçmak için kapıya koştum fakat bina çok eski ve kapısı da ahşaptan klasik bir döner kapıydı. Önde koşanlar bir kişinin sığacağı yere üç kişi girince kapı sıkışmış dönmüyordu. Çaresiz kare şeklinde mozaik renkli çamları olan pencereye koştum ve bir kareteci gibi ayaklarımla kırıp kendimi dışarı attım. Benim açtığım yerden çıkanların çoğu kırılan camlardan dolayı kesik yediler, yaralandılar. Tam dışarda hiç unutmam yüksek bir fabrika bacası vardı. Orada ne fabrikası vardı hatırlamıyorum. Bu baca şehrin göbeğinde yani gümrük önündeydi. Sallantı devam ettiği için baca yıkılacak gibiydi. Can havliyle ana caddeye koştum. Caddeye geldiğimde sallantı bitmişti. Ortalık bir film seti gibiydi.

Yerden büyük bir toz bulutu kalkmış ve bulvarı sis bürümüştü. İnsanlar yerlerde, kimisi ağlıyor, kimisi dua ediyordu. O anda aklıma arkadaşım Ziya Hamat ile kısmen ortak olduğum fotoğrafçı dükkanı geldi. Dilmen Pasajı’nda Foto Teknik adlı bu küçük dükkan acaba ne olmuştu. Mal canın yongasıydı. Oraya koştum. Tam Meserret binasının önünden geçerken oradaki beş katlı binanın birbiri üstünde tek kat gibi durduğunu gördüm. Önünde küçük bir çocuk ağlıyordu. Yanına gittim başını okşadım. Çocuk bana “Abi buradan birisi bağırıyor” diyerek en alt katı gösteriyordu. Yapacak bir şey yoktu. Tam bu sırada yan taraftan bir kadın geldi ve çocuğa sarıldı.

Ben de uzaklaştım. Dükkanın önüne, yani Dilmen Pasajının önüne geldim. Bütün her kes dışardaydı. Bizim Ziya ise hava çok sıcak olduğu için karanlık odada resim basarken şortla çalışıyormuş. Tabi o kıyafetle dışarı fırlamış. Sinir bozukluğu ile bir hayli gülmüştüm. Ziya bana bütün makinelerin yere düştüğünü çok hasar olduğunu söyledi. Gerçekten öyleydi, borçlarını hala ödediğimiz iki makine kırılmıştı. Bu borcu kapatmak için üç ay kadar Ziya ile pazarda limon satmıştık. Sonra dükkana yani Hal’e gidip bisikletimi aldım. Bu arada altında çalıştığım karpuz sergisi çökmüştü.

Benim orada çalıştığımı gören komşumuz ve Sebze Hal’inde dükkan sahibi olan mahallemizin eski bakkalı Ahmet abi anneme, Faik’in çalıştığı yer çöktü” deyince rahmetli babam beni aramak için hastaneye gitmişti. Tabi ben eve gelince rahmetli annem çok mutlu oldu. Bu kez ben babamı aramak için hastaneye gittim. Aile olarak bir araya gelince hemen geceyi geçireceğimiz yer için çalışmaya başladık. Hemen evimizin karşısındaki Orman İşletmesinin bahçesine yatakları taşıdık. Temmuz ayı olduğu için hava sıcaktı ve üstümüz kapatmayı önce düşünmedik. Daha sonraki günlerde babam branda ve battaniyelerle çok güzel bir barınma evciği yaptı. Serde gençlik ve çok yorgun olduğum için gece dışarda serili yatağa yattım. Tam uyuyacağım sırada yerin altında önce bir gürültü geliyor sonra da sallanıyorduk. İnanın deprem anında o kadar korkmamıştım. Ama o yerin altından gelen sesleri toprağa dayalı kulaklarımla duyunca paniğe kapıldım ve dim dik ayağa kalktım. Gel de uyu bakalım. Gece saat 03.00 gibi sızar gibi uyumuşum. Bu arada da artçılar 15 dakikadan yarım saatte bire düşmüştü.

TEK KIRMA TÜFEKLERLE DEVRİYE.

En büyük sorun insanlar evlerini terk ettiği ve bahçelere geçtiği için başka illerden gelen soysuz hırsızlara gün doğmuştu. Bu nedenle de mahallenin gençleri olarak tüfekli devriye nöbeti başlattık. Çoğumuzun Konya malı tek kırma av tüfeği vardı. Domuz fişeklerini doldurup ikişerli olarak sabahlara kadar mahallemizi koruduk. İnanın birçok mahallede hırsızlık olayları olduğu halde bizin oralara gelemediler. Zira vurulacaklarını biliyorlardı. Bu arada artçılar sık aralıklarla devam ediyordu. Yan taraftaki arsada top oynarken sık sık artçıların sarsıntısı nedeniyle maçı durdurup yere çömelip geçmesini bekliyorduk. Depreme alışmıştık. Mahallemizdeki evlerin tamamı tek katlı ve villa tipindeydi. Hiç birisi yıkılmadı. Az hasarla atlattık.

Bu depremde sanırım Adapazarı ve çevresinde 180 kişi ölmüştü. Her zaman olduğu gibi insanları deprem değil bina öldürmüştü. Bakın burada tam 53 yıl önceki depremi yazdım. Değişen hiçbir şey yok. Hala çürük çarık evde oturan milyonlar var. İnsanlara hala birkaç metre kare geniş yaparak, nasıl daha çok kazanabiliriz kafasıyla “Konsol Tipi” ev yapıyorlar. Yani altı dar, ikinci kattan sonrası daha geniş evler yapıyorlar. Yazıktır günahtır. Önce bu tür bina yapımını durdurun. Bu nedenle ekstra olarak düşünülen ve oy kazanmaya yönelik tüm çalışmaları durdurup bu tespitleri yaptırıp sağlam binalar yapmaya başlamalısınız. İnanın bunu başarırsanız yani olası bir depreme karşı aktif bir çalışma başlatırsanız, o vaat ettiğinizi tüm laga luga işlerden daha çok vatandaşın gönlüne girer ve sandıklardan silme çıkarsınız. Yoksa hala insanlara TV’lerden kurtarma çalışmaları sırasında yaşanan magazinsel hayat hikayelerini izler durururuz. Bütün gücünüzü aktif çalışmaya yönlendirin. Mesela tüm ülkedeki Valileri ve parti ayırmaksızın Belediye Başkanlarına bir çağrı yaparak, önce plan ve progam hazırlamalarını isteyin. Daha sonra onları Ankara’ya çağırıp oluşturacağınız bir komisyon önünde bilgileri toplayarak finansal fizibilitesine çıkartın. Önce kendi çaplarında sonra devlet desteği ile hemen aktif çalışmayı başlatın. Bunu hemen başlatmazsanız sadece ekran karşısına oturur hüngür hüngür ağlarız.

Benden söylemesi.

YAZIK OLDU KOBE’YE. 

İkinci olay, daha doğrusu hamleli yan rüzgar ise dünyanın en ünlü basketbol oyuncularında Kobe Bryant’ın yanındaki kızıyla birlikte geçirdiği bir helikopter kazası sonucu hayatını kaybetmesiydi. Kobe bizim için çok önemliydi. O yüz akımız THY’nin global yüzüydü. Ermeni diasporasının yoğun protestolarına rağmen NBA yıldızı Kobe imzayı attıktan sonra 2010 yılında ekran karşısına geçerek, “ Türkiye’nin tarihi ve doğal güzelliklerini keşfedin” dedi. Ancak 2012 yılında her yıl için bir reklam filmi çekimi için anlaşan ve Messi ile birlikte iki reklam filminde oynayan Kobe Bryant THY’nin üçüncü kez kamera karşısına geçme teklifini geri çevirdi.

THY’nin başarılı reklam çalışmasını sürdürmek için bir reklam filmi daha çekmek için yaptığı teklifi NBA yıldızı Kobe Bryant’ın kabul etmemesi THY kanadında şok etkisi yarattı. Bryant’ın reklam filmini geri çevirmesine gerekçe olarak, ‘Uzun sakatlık süreci geçirdim. Yeniden basketbol sahalarına dönmek istiyorum. Bunun için de basketbola ağırlık vermem gerekiyor. Yeni bir reklam filmine ayıracak vaktim yok’ diye yanıtladı. O dönemde Kobe’nin THY ile bu anlaşma yapması Ermenilerin yaşadığı birçok ülkede protestolara yol açtı.

Örneğin yeni hat açılan Arjantin’de bile diaspora “THY’ye Binme” kampanyası başlattı. Her şeye rağmen Türkiye’ye geldiği zaman çektiğimiz yukardaki fotoğrafta olduğu gibi tarihi Osmanlı İbriğini o dönemin Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu ve Genel Müdürü Temel Kotil’in elinden alırken o gülen yüzündeki mutluluk bütün salonu etkilemişti.

Bizden yana hakkın helal olsun sevgili Kobe.

Yazarlar